Aferin Bana

Şeker Bayramı

Üzerinden çoook zaman geçti ama yazmazsam ayıp edeceğim kadar komik ve eğlenceli günler geçirdik bayramda. Tatil dediğin mutluluk demek zaten, bunu bir de Duckla gerçekleştirdğimizi düşünün, ekstra bir mutluluk :)

İstanbuldan istikametimiz önce Akçay sonra da Dede'nin yanına Köyceğiz'e.

Yola Çıkma Faslı:

Yola sabah çok erken çıkacağımız için bir gün önceden tüm eşyaları (ki Duck'ın belki benden çok eşyası vardı) hazırlayıp arabaya koyalım dedik. E bu eşyaların içinde Duck'ın yatağı ve tabi mama-su kapları da dahil olunca bizim oğlan panikledi.
Duck her zaman geceleri ilk başta bizim yatağın hemen karşısındaki kendi yatağına yatıp sonradan yanımıza gelir. O gece de yine her zamanki yatağına doğru bir gitti ve o da ne, yatağı yerinde yok! Düzen aşığı bir labrador için büyük bir panik meselesi bu, en azından benim düzen aşığım için öyle oldu.. Sonra baktı su ve mama kapları yerinde yok onun yerine eski kapları koyulmuş falan.. Bütün gece yanımda huzursuz huzursuz bir o yana bir bu yana dönüp durdu. Ben tabi yolda uykusuz..

Yol:


Duck bebekliğinden beri arabalarda ömrünü geçirdiği için uzun yol çok keyifli oluyor onunla. Yatağını arka koltuğa koyduk, öndeki kol koyma yeriyle arka koltuğun arasına da bir yastık koyduk ve yol boyunca poposu ve vücudu arkada kafası da yaman ve benim kolumun arasında bir şekilde uyuyarak geçirdi. Feribotta çıkıp denize bakındı, molalarda yol kenarlarında koşup eğlendik, susurlukta tostumuzu yedik derken Akçay'a kadar nasıl geçti anlamadım. Yalnız her defasında yolun bitmesine yakın bende oluşan bir telaş ve hadi artık sıkıntısı ona da geçiyor, bir şekilde hissediyor sanırım, o son dönem huysuzlanıyor azıcık, sabırsızlaşıyor ama yani dönüşte Köyceğiz'den İstanbul'a o kadar saat sakin sakin gelmesi muhteşem bir şey bence. Dönüşte bir ara içimi eriten bir olay oldu. Arabada ayaklanıp şöyle bir viyk viyk ledi. Biz de yine çişi geldi sandık ve durup dolandırdık çimenlerde çişini ya da kakasını yapsın diye ama bir türlü ne çiş ne kaka yapıyor ne de o viyklerkenki huzursuz hali gidiyor. Hay allah neyse canı sıkıldı heralde dedik ve arabaya bindik. Biraz daha gittikten sonra da yemek için mola verdiğimizde bir baktık yerdeki köpüklü suları içmeye çalışıyor. Jetonlarımız o an düştü tabi çocuk susamış ki ben her duruşumuzda su içiriyorum hep, o anki yol salaklığıma gelmiş sanırım. Hemen suyunu çıkarıp içirdik tabi nasıl rahatladı ve mutlu oldu ve ben de nasıl üzüldüm onu anlayamadığım için anlatamam :)

Akçay:


Bayramın ilk gününü Babaanne'nin bayramını kutlamak için Akçay da geçirdik. Biz bir gün önce gittiğimiz için ve internetten bulduğumuz köpek kabul eden sahile yakın bir pansiyonda konakladık. Yine bizim hissettiklerimizi mi hissetti yoksa hakikaten o da mı hiç orayı sevmedi anlamadık ama pansiyonda bize verilen odaya adımını bile atmak istemedi hiç. Hep onu orada bırakacağız paniğiyle dibimizden iki saniye ayrılmadı ki zaten bizim de onu o odada bırakmaya hiç niyetimiz yoktu. İnanılmaz küçük bir oda ve pek de temiz değildi malesef. Güzel yanı hemen sahilde olmasıydı. Biz de Duck'la tüm günü plajda geçirdik. Yol yorgunluğu mu, uslu durayım da (kıpırdamayayım da) o odaya hiç gitmeyelim düşüncesi mi bilmiyorum ama Akçay'da kaldığımız iki gün boyunca, plajda olduğumuz sürelerde yüzüp eğlendiğimiz dakikalar dışında hep Yaman ve benim şezlonglarımız arasına serdiğimiz kendi havlusunda yatıp usluca oturdu. Yığınla çocuk geldi sevdi, bir sürü insan gelip oynadı sevdi ama o hep yine ortamızdaki havlusuna gelip yattı uslu uslu, hatta insanlar şaşırdı ne uslu ve sakin köpek diye. Bir şey diyemedik tabi ama bu sakinlik ve usluluğuna biz de deli gibi şaşırdık çaktırmadan :))



Çakıllar patilerini mahvetti ama olsun deniz denizdir :D 


My boys 

 Babaanneyi de sevdik :)

Arkadaş da bulduk

Ve yine yol (İzmiiirrrr <3 )  :


Bayramın ikinci günüydü sanırım, çarşamba günü dedenin yanına, Köyceğiz'e doğru yine yola çıktık. Yolda yamanla kol dayama yeri ile ilgili ufak bir tartisma yasadilar ben oraya kafami koyup uyuyacağım, hayır ben oraya kolumu koyacağım şeklinde :) İzmir'de Duck'ın memleketinde mola verdik uzunca. Kordonda bir tur atıp Kumru yedik, ordan Reyhan Pastanesi'nden rokokomuzu alıp yedik, arabayı nereye koymuştuk diye dolanıp yola koyulduk tekrar. Öyle çok yemişiz ki İzmir'de, her zaman durduğumuz çöpşişçilerde durmadan gittik eve.

 Biz Kumrularımızı yerken Duck da dinleniyor :)

 Var mı Kordon gibisi.. :)

 Baktık kimse yok ve çimler tam keyfini çıkarmalık, saldık gitti :)

Kuşların suyundan da içti dönmeden

En son Reyhan pastanesine uğradık, ulaştırma bakanı ordaymış sanırım ya da kim olduğunu bilmediğimiz önemli biri, ben kasada aldıklarımı öderken adam da Duck'i uzaktan sevmis sanirim :))

Ve Köyceğiz...


Dünyanın en huzurlu yeri falan sanırım. Biz ordan döndük hayat denen şeye ama orda insanlar bizim tatil dediğimiz şeyi yaşıyor 7/24!

Bahçeli ev keyfi yaptık bol bol. Biz verandada oturduk, Duck da yanımızda. Ara ara bahçe turuna çıktı, sabah tuvalete çıktığında bahçedeki Horoz'u kovaladı. Gece evde nerde yatsam diye ev yadırgadı. Yuvarlakçay'da buz gibi suya burnunu değdirdi, ilk kez yer sofrasında yanımıza oturup köftelere karşı büyük bir sınav verdi :) Ekincik'de denizin güzelliğine kapılıp, bizim de çıkmak bilmememizden istifade bol bol yüzdü ve sonunda yuttuğu sular midesini bozdu ağlaya ağlaya dolanıp defalarca kustu, bizi panikletti. Lapalar yaptık, tavuklar haşladık derken bir baktık Dede'si Duck için endişelenir oldu. Duck Köyceğiz'de tam bir Torun oldu :))

 Heey Duck geldi kapıyı açıın

 Yaşasın Bahçe!

 Dedem de çok tatlı bir insanmış, gezdiriyor hep bizi :)

Köfteler ve Duck :)

Eğlendik, güldük, endişelendik, gezdik, yedik, içtik, gezdik de gezdik..

Öyle mutluyduk ki Duck ve ben ve tahminimce yanımızdaki diğer insanlar da.. Çok keyifliydi..


 İstanbul'a dönüş yolunda mola :)

Yine de İstanbul'a geldiğimizde eve gelmiş olmanın huzuruyla mışıl mışıl uyuduk tüm eşyalarımız yerli yerinde :)


Yatağım canım yatağım, yerli yerinde yatağım :)

0 yorum: